2008 yılında romanı yayınlandı, 2012 yılında müzesi açıldı. Hikaye gerçek mi, kurgu mu? Orhan Pamuk yoksa Kemal mi?
Başlığın iddiasına bakmayın, yıllarca süren bir çalışmanın ürünü olan, ülkemizde ve dünyada ses getirmiş bir romanı, roman yazılma aşamasındayken tasarlanan müzeyi ve tabii bu hikaye hakkındaki her şeyi bir blog postuna sığdıramayacağım tahmin ettiğiniz üzere.
Ama müzeden en sevdiğim birkaç vitrin görselini, romanı okumanız gerektiği ile ilgili geçerli sebeplerimi paylaşırken aynı zamanda, yakın zamanda duyduğumuz dizi haberlerinden ve sanal tur ile müzeyi nasıl gezebileceğinizden bahsedeceğim, ilgilenenler için fazlasıyla yeterli olacaktır eminim.
2019 Ağustos ayında yolum Çukurcuma’ya düştüğünde gittiğim ve yıllarca İstanbul’da yaşarken neden bunu daha önce yapmadığım için şimdi kendime kızdığım bir müze, Masumiyet Müzesi. Üniversitede kitaplarını ders için okusam da Orhan Pamuk edebiyatından Masumiyet Müzesi’ni okuyana kadar, bu kadar etkilenmemiştim. Ya da doğru zamanda okumamışım, bilmiyorum.
Önce müzeyi gezdim, birkaç gün sonra Edremit Kitap Fuarı’nda Yapı Kredi Yayınları’ndan romanı aldım ve okuduğum kitaplar bitince de okumaya başladım. Benim gibi, kitabı okumadan yolu müzeye düşen bir ziyaretçi bile, vitrinlerde sergilenen eşyalar aracılığıyla yazarın hikayesini anlatabilmesine, edebiyat ve sanatı dahice ve takıntılı bir şekilde bir araya getirebilmesine hayranlık duyacaktır yine de.
Kurgu ve gerçeklik arasındaki ikilemde tam olarak nerede durduğu belli olmayan bu hikayede sizi de kendine bağlayacak bir şey mutlaka bulabilirsiniz. Kimisi hikayedeki aşkı ve bu aşkın kahramanlarını kavuşamama ve kavuşma gibi kavramlar üzerinden kendi hayatıyla özdeşleştirebilecekken, kimisi ustaca yapılmış dönem tasviriyle özellikle 70 ve 80’li yıllar İstanbul’unun sokaklarında kendini hayal etmek isteyecektir. Topluma uyum sağlayamayanların bu hikayeyi daha çok seveceğini düşünüyorum, toplum tarafından belki de ayıplanacak takıntıları olanlar ise bu kitabın sayfalarını okudukça kendilerini daha az yalnız, daha az farklı hissedebilirler belki.
Her şeye normale döndüğünde yolunuz Beyoğlu’na düşerse, o “parke taşı kaplı sokaklardan” geçerek Çukurcuma’ya uğramanızı tavsiye ettiğimi söylememe gerek kalmadı sanırım. Kitabı okuyanlar, zaten böyle bir fırsatları olursa kaçırmazlar diye düşünüyorum. Bu arada kitabı ile gidenlere, müzeye giriş ücretsiz. Peki bu dönemde, kitapta bahsi geçen eşyaları gözümüzün önüne nasıl getireceğiz diyenler için de sanal turu tavsiye ederim.
Google’ın müze ve sanat galerilerini online gezmemizi sağlayan programı Arts & Culture ya da 3 boyutlu bir sanal tur deneyimi yaşatan Matterport gibi platformlar, bu pandemi döneminde hiç olmadığı kadar önem kazandı bildiğiniz gibi. Dünya çapındaki bir çok müze ve galeri, süreli ve koleksiyon sergilerini bu şekilde, online ziyaretçilere açıyordu zaten ama herkesin evlerin kapanmasıyla birlikte bunu yapmayan yer kalmadı. Sanat ile ilgili haberleri ve sergileri ucundan kıyısından biraz bile olsa takip ediyorsanız, zaten bu sürecin ekmeğini yiyerek dünya çapında onlarca müze gezme şansı yakalamışsınızdır eminim. (Benim bu süreçte en sevdiğim müzelerden biri Londra’daki Sigmund Freud Museum oldu.)
Masumiyet Müzesi’ni de aşağıdaki linkten gezebilir, açılan sayfada (aşağıdaki görselde işaretlediğim yerlere tıklayarak) katlar arasında gezebilirsiniz. Bu turda maalesef ki tüm katları gezemiyoruz, sadece giriş kat ve üzerindeki katı gezebiliyoruz. Ama müzenin bu sanal turda yer almayan bir katı (Kemal’in odasının da yer aldığı çatı katı) daha var.
Gelelim yeni haberlere… Kitabı okurken, öncesinde müzeyi gezdiğim için gördüğüm parçalar yardımıyla, sıklıkla zihnimde görselleştirdiğim bu hikayeyi bir film olarak izlemenin ne kadar muhteşem olabileceğini düşünüyordum. Ya bu konuda evrene fazlaca enerji gönderdiğimden ya da -ne güzel ki- benimle aynı fikirde olan başkaları da olduğundan Masumiyet Müzesi’ni dizi olarak izleyeceğiz.
İki yıl önce yapımcı Erik Barmack tarafından film hakları satın alınan Masumiyet Müzesi kitabı, The Marvelous Mrs. Maisel ve Undone gibi çok iyi dizilere imza atmış, rakibi Netflix gibi dünyaya açılmak için çeşitli ülkelerde yapımlar yapmaya başlamış, Amazon şirketinin online TV platformu Amazon Prime Video tarafından diziye uyarlanacak. Başrolde (Kemal Basmacı) rolünde çoğunlukla Çağatay Ulusoy oynayacağı söylense de, Kıvanç Tatlıtuğ’un da adı geçiyor. Daha doğrusu böyle konuşuluyor, önümüzdeki günlerde daha çok haber yayınlandıkça, resmi açıklamalar yapıldıkça bu yazıyı da güncelleyeceğim. Fingers cross, bekliyoruz o güzel günleri 🙂